Barış Birgam İle Sohbet Tadında Bir Söyleşi

  • Merhaba Barış Bey, öncelikle sizi tanımak hakkınızda bilgi sahibi olmak isteriz. Bize kendinizden bahseder misiniz?

Öncelikle merhabalar. Klasik yerleri geçip önemli dipnot yerlerine geleyim istiyorum. Barış Birgam nasıl biridir? Hayatın bazen rutininden çıkmaya çalışan, kendi halinde, işini düzgün yapmak için gayret eden, çok hata yapan ama fark ettiği kadarıyla bu hataları düzeltmeye çalışan, iyisiyle kötüsüyle standart bir insan kısacası, aslında sizlerin gördüğü ne ise odur Barış Birgam.

Hani böyle artist Barış değil de mahallenizin çocuğu bir Barış var karşınızda öyle söyleyeyim:)

 

  • Müziğe nasıl başladınız? Şarkılarınızı yazarken ilham kaynaklarınız nelerdir?

Müziğe teknik olarak 19 yaşımda elektro gitar ile başladım. Ondan önceki zamanlarda da zaten 90s kültürüyle yetiştim. O televizyonda çalınan pop şarkıları, Arnavut kaldırımları, sezen aksular, vs vs. Bir de film müziklerini çok severdim. Bazen TV de yayınlarlardı o filmleri, çok acayiptir. Evdeki boş kasetlerle tüplü televizyonun arkasına geçer o müzikler denk gelince kaydederdim. Mesela aklıma gelen film müziğini söyleyeyim. Asteriks ve Oburiks filmini çok severdim hala da severim, müziklerine de bayılırım. İşte o kaydettiğim müzikleri de walkman ‘de dinlerdim:)

yani 2000 ile 2010 arası da acayip bir zamanımdı.

İşte Metallica’nın belli başlı hit parçaları (mesela One şarkısının klibi geldi aklıma, filmden alıntılarla dolu klip, harikaydı çok etkilenmiştim), HİM, Rammstein, Eminem, Sagopa, Hayko Cepkin’i çok severdim mesela, ilk çıkış parçası “Fırtınam”ın hala bende yeri ayrıdır. Duman’ın mesela “Beni Yak” coverıyla nasıl yanmıştık değil mi? Off. Yani bunları dinlerdim, skala çok geniş aslında. Hiç böyle fanı olduğum olmamıştır ama mesela Hayko ile Sagopa’ yı baya severdim. O zamanlar çeşitlilik boldu gerçekten şimdi yazarken fark ettim. Şu anda sığlaştı, çeşitlilik azaldı her şey birbirine girdi aslında.

Müziğe ilk adım
   

  Şimdi gelelim tekrar 19 yaşımda elektro gitar alış hikayeme. O hikaye de şöyle başladı. İşte artık klişe bir durumdu hala var mı bilmiyorum bilenler bilir, klasik gitar ondan sonra akustik gitar ve en sonunda da elektro gitar alınması gerekli gibi bir algı söz konusuydu. Bir hiyerarşik düzen vardı yani bilenler bilir:) Ya dedim ben elektro seviyorum elektro gitar ile başlayacağım, yok olmaz çalamazsın falanlar filanlardan sonra biriktirdiğim parayla bir elektro bir de Marshall amfi almıştım 15wluk. Müthiş bir histi, elime aldığımda kendimi rockstar gibi hissediyordum çalmayı bırakın.

Ee biriktirdiğim parayla bunları almıştım almıştım ama geriye kursa yazılacak para kalmadı:) Ben de tek başıma geceleri internette bulduğum akorları çalışmaya başladım. Gece zaten kuru tel sesi dışında ses çıkmadığı için herkes uyuduğunda ellerim kızarana, kanayana kadar o akorları basmaya çalışırdım. O zamanlar Metallica da dinliyoruz böyle. Nothing Else Matters’ın solo Tablarını indiriyoruz falan, başını çaldık mı dünyalar bizim oluyor işte:)

Öyle yavaş yavaş öğrenmeye başladık. Sonra bizim evin bodrumu vardı. Hani yabancı filmlerde görürsünüz gençlerin takıldığı yer işte hemen hemen öyle bir yer gelsin aklınıza. 5- 6 arkadaş orada yer, içer, film seyreder, küçük bir tüpte sosisli makarnalar yapardık, öğrenci evi gibiydi hepimiz için takılırdık. Bir arkadaşın klavyesi vardı, başka bir arkadaşın da elektro gitarı, hep birlikte müzik yapmaya çalışırdık. Müthiş bir atmosferi vardı oranın ve harika zamanlardan biriydi, oradaki arkadaşlarıma da selam olsun:)

Üretmek ve ilham

Yazarken etkilendiğim şeyler sevdiğim insanlar, dostlarım, içinde bulunduğum durumlar, insanların hayatları. Mesela şu an aklıma geldi, Titanik filmini ele alalım bilmeyen yoktur, muhteşem bir filmdir hepimizin hafızasında. Bir kaç günlük harika bir aşk filmi. Peki gemi batmasa idi Jack ile Rose’un aşk ömrü ne kadar olurdu. Bana sorarsanız çok fazla sürmezdi ve ayrılırlardı. İşte ben bu bakış açısıyla düşünmeye çalışıyorum elimden geldiği kadarıyla.

Barış Birgam Diyor ki:

İnsan sabit bir mekanizma değil, değişken olduğu için de ona göre yazıyorum. Hiç kendimi kısıtlamam, şu şekilde yazmam lazım diye. İçimden ne geliyorsa onu yazarım. Yeter ki bir hikaye bir anlamı olsun. Dinleyen birine dokunabilsin isterim. Tabi bunlar da göreceli şeyler. Benim için basit bir cümle dinleyen için harika bir söz olabilir veya benim için harika bir söz başkası için anlam ifade etmeyebilir. Onun için de istediğim şeyleri yapmaya çalışırım dinleyenin artık takdirine kalmış beğenip beğenmemesi:)

İşin özünde sevmek ve her zaman çalışma, çalışma, çalışma var. Her zaman söylenen ama bazen nedense geri plana atılan bir durum bu. İşte yetenek falan filanlar öne atılır. Tabi ki de yeteneğin bi önemi vardır ama her şey çalışmayla başlar.


  • Eyvah ve Buz isimli çok güzel çalışmalar yayınladınız. Aldığınız tepkiler ne yönde oldu ?

 

Öncelikle çok teşekkürler. Beğenilmek de bu işin özünde var ve insanı motive ediyor gerçekten.

Şöyle söyleyeyim. Çok güzel tepkiler aldım, direk kötü bir tepki yoktu fakat ben rahat bir insanım senin tarzını sevmiyoruz diyenler de oluyor, bunlar olacak tabi ki de. Yalnız tepkisizlik oluyor, o da genelde beğenmeme kültürünün bir parçası:) Bir şey yapıyorsam bir ürün ortaya koyuyorsam her şeye hazırlıklı olurum. Hatta beğenilmeme nedenini öğrenmek isterim. Bazen işin içindeyken göremiyoruz yanlışlarımızı veya hatalarımızı. Bunları her zaman duymak isterim. Çünkü başka türlü insan gelişemez ve olduğu yerde kalır. Ben de her zaman gelişme taraftarıyım.

Benim müziğimi duyanlar şaşırıyor, bir garipsiyor. Ya çok seviyorlar ya da hiç sevmiyorlar. Özellikle şu anda yabancılardan daha çok seven oluyor, beğendiklerini dile getiriyorlar . (herhalde anlamadıkları için diyeceğim de müzik evrenseldir diye düşünüyorum dostlar bilmem bana katılır mısınız :)) Genel olarak tepkiler gayet güzel bu mutlu ediyor beni, fakat dediğim gibi kötü yorumlara da her zaman kapım açıktır beklerim.

Kısacası üretmeye devam ediyoruz, kötü olsun bizim olsun mantığıyla:)

 

  • Müzik kariyerinizin devamında planlarınız nelerdir?

 

Müzikte istediğim yerlerden birindeyim aslında. İşte hep istediğim şey şuydu. Dünya’nın en güzel şarkısını yapmak (kendime göre tabi ki:)), global olarak Dünya’nın farklı yerlerinden beni dinleyen küçük bir kitlem olması, benim şarkımın beğenilmesi ve benden şarkı beklenmesi. Bunlar benim istediğim şeyler. Dünya’nın en güzel şarkısını yapamadım henüz, ama benim şarkılarımı beğenenler ve yeni şarkı bekleyenler oluyor. Bunun için çok mutluyum ve minnettarım. Kariyer diye bir kavram beynimde yeri yok fakat kalite bakımından altını çiziyorum kalite bakımından, piyasa müziklerine yaklaşabilmek için kaliteli aletlere ve bilgili kulaklara ihtiyacım var. Bunun için de çalışmalarımı sürdürüyorum belki bir gün..:)

Ve bir gün olursa şarkılarımı canlı canlı beni dinlemek isteyenlere haykıra haykıra söylemek istiyorum sahnede.

 

  • Profesyonel müzik dünyasına giriş yaptığınız dönemde sizi etkileyen ya da harekete geçiren olumlu-olumsuz faktörler nelerdir?

 

Profesyonel müzik dünyasına geçiş yaptığımı düşünmüyorum. Çoğu şey zamanla profesyonele dönüşürse de amatör ruhu kaybetmemek lazım diye düşünüyorum. Amatör ruhla profesyonelce şarkı yapmaya ve söylemeye gayret gösteriyoruz diyeyim her şeye rağmen, elimizden geldiği kadarıyla.

Kendimi harekete geçirmem için olumlu veya olumsuz bir durumu beklemem. Bu tip durumların pek etkisi yoktur bende. Otururum masa başına ve bir memur gibi başlarım çalışmaya bazen.

Bazen de durum kendiliğinden doğar, ister istemez yazmaya başlarsın veya söylemek istediğin şeyi mırıldanmaya. İşte o zaman hemen kayıt etmeye çalışırım. Kayıt kutum çok fazla doludur. Sonra müzik yapacağım zaman o gün kulağıma en güzel gelen kaydımla başlarım o şarkı çalışmasına.

 

  • Şarkılarınız hakkında bilgi alabilir miyiz? Kayıt ve yapım aşamalarında size katkı sağlayan isimleri öğrenebilir miyiz?

Tabi ki. Yakın çevremin çoğu müzikle uğraşmasalar da müziği çok seven ve anlayan insanlardan oluşuyor. Müziğimi teknik olarak tek başıma yapıyorum fakat sevdiğim insanların ve çevremin bu işte her zaman payı var. Onun için benim müziğim tek bir kişinin ürünü değil. Hemen hemen bir taslağını hazırladığımda bunu yakın çevreme dinletiyorum. Onların beğenilerine sunuyorum. Bir nabız yokluyorum, seviyorum bunu yapmayı, onların görüşleri benim için önemli oluyor.

Kayıt aşaması,

Kayıt aşamasını da şu şekilde anlatayım. Küçük bir ev stüdyom var. Kayıtlarımı o şekilde alıyorum. Bazen bir melodiyi telefona kaydediyorum bazen sözler mırıldanıyorum, bir nakarat veya ara bir yer, işte onun üzerinden şarkı yapmaya çalışıyorum. Belirli kalıplarım yok çünkü kalıba soktuğumda bir şeyi ruhunun kaybolduğuna inanırım o iş robotlaşır ve bu benim hoşuma gitmeyen şeyler. Müziğimi oluşturduktan sonra parçayı telefonuma atıyorum ve kulaklıkla dinlemeye başlıyorum işte sözler o anda gelmeye başlıyor. Kompozisyon üzerinden yürümeye gayret ediyorum. Bazen iki günde her şeyiyle bitiyor müziğim bazense bir kelime için haftaları bekliyorum. Bu işin hamurunda bu var sabretmek, emek vermek, daha iyisini yapabilmek için sürekli çalışmak. Evet müziğim ve sözlerim bu şekilde oluşuyor.

  • En çok dinlemekten keyif aldığınız müzik tarzı hangisidir? Sizi etkileyen ya da müziğinize katkı sağladığını düşündüğünüz müzisyenler kimlerdir?

 

Aslında tarz olarak değil de güzel müzikse tarzı fark etmez dinlerim. Yeter ki kulağıma güzel gelsin. Melodik müzikler acayip hoşuma gider mesela. Etkilendiğim şarkıcı olarak Cem Karaca’yı çok severim. Onun o şarkılardaki hikaye anlatımına bayılırım ve özel bir insan, samimi bir insan, sesi toprak kokan adam derim ben, ruhu şad olsun. Şu an düşünüyorum etkilendiğim hemen hemen güncel parçalarımı söyleyeyim aklıma gelen. Tamino’nun İndigo Night’ı, Damien Rice’ın The Blower’ s Daughter’ ı, Aphrodite’ s Child End of The World’ü, Can Güngör bahçeden çocuk sesi gelmiyor, uçurumlardan, Cem Adrian’ ın Kül’ ü, Emir Can İğrek’ in Güya’sı, mesela Radio Tarifa’nın sin Palabras parçası, Tom Odell’ in Another Love’ı bunlar vazgeçilmezlerim. Daha bir çoğu var, çok sıkmak istemem şu anlık.

Zamanla değişen şeyler şarkıcılar olabilir, ama parçalar kalıcıdır bu sebeple şarkı üzerinden gitmek istedim:)

 

  • Ülkemizde ya da Dünya genelinde müziğin durumunu nasıl değerlendirirsiniz?

Dünya’da genel olarak toplumların değişmesiyle birlikte popüler kültürün bir parçası olarak müziklerde değişiyor haliyle. Bu hayatın bir parçası her zaman olacak şeyler bunlar. Fakat örnek vereyim mesela Billie Ellish bu işin Top 1’inde sayılan isimlerden. Tabi ki abartı bir şöhret fakat şunu değinmeden edemeyeceğim. Yaptığı işlere ruhunu ekliyor ve harika şarkılar yazıyor. Arkalarında da en iyi reklam ajansları, menajerler vs. vs. var. Objektif biçimde bakalım. Evet ticari kaygılar var (kendisini kişisel olarak tanımadığım için bilemem onu öne sürenler için söylüyorum) yalnız ruh da işin içinde, harika şarkıları var.

Ülkemizde ise,

Peki canım ülkeme gelelim. para, para, para. İyi iş mi, “peh” yani ara ki bulasın. Tabi ki de insanların daha iyi yaşamaları, karnını doyurmaları lazım, bunlar hepimiz için geçerli şeyler. Hani biraz da kaliteyi müziğine yansıt, yok. Tabi bunu bütün şirketler ve müzisyenler için söylemiyorum asla, harika iş yapan harika insanlar var buranın da altını çizeyim. Şunu da eklemek isterim benim ve sevdiğim takdir ettiğim müzisyenler top listesinde değil diye söylemiyorum bunu. Herkes her yerde var olacak ama bu kadar da göz göre göre daha kendi şarkısını yazamayan insanları bu listelerin başında bu kadar görüyorsanız komik oluyor bu kadar mı düştük diye:)

Tabi bu durum da kahvehane sohbetine dönmemeli. Olur ya yaşlı amcalar gelir “eee eskiden var ya eskiden” diye başlarlar ve uzar gider. İşte buraya evrilmemeli, evet eskiden güzel olan şeyler vardı tabi ki ama artık bu gün yaşıyoruz ve ayak uydurmak zorundayız hayatın değişimine. Ve bu tip durumlar da değişken durumlardır, zamanla iyileşebilir durumlar. Onun için daha iyi, güzel, kaliteli şeylerin olmasını umut ediyorum ve zamanla daha iyi olacağını da düşünüyorum.

  • Hep merak edilen bir konudur ilham gelen yerden yazabilir misiniz? Yoksa yazdıklarınız yaşadıklarınız mıdır?

 

Yazdıklarım sadece yaşadıklarım değil. Ben herhangi bir konu hakkında da yazabilirim. Bunun en azından müzikle de uyumlu olması gerekir. Bazen bir yaşlı bedenin içine girip etrafa o pencereden bakmak, bazen bir çocuk olmak, bazense falezli bir denizde çığlık atan bir adam olmak. Bu tasvir ettiğim kişiler çok uzaklarda değil, bunlar bizleriz, sadece zamanlarımız farklı.

Aslında yazmak bir anlamda benim çığlığım. İnsanın hayatta deşarj olduğu yerler vardır. Kimi maç izlemeye gider bağıra çağıra küfür eder, kimi hiç düşünmeden koşar kendi limitlerini zorlayarak, kimisi arabada bağıra çağıra şarkı söyler ( bunu ben de yapıyorum), kimisi kitap okur, kimisi film izler. İşte şarkı sözü yazmak benim için bu “içimdeki çığlık”.

  • İskelet Webzine olarak sorularımı yanıtladığınız için çok teşekkür ediyorum. Son olarak okurlarımıza neler söylemek istersiniz ?

Asıl ben teşekkür ederim. Sizler gibi güzel insanlarla bir arada olmak çok harika bir şey. İyi ki sizler de varsınız. Bizim gibi kıyıda köşede kendi halindeki müzisyenleri göz önüne getirmek için gayret ediyorsunuz. Emeklerinize, gayretlerinize o güzel ruhlarınıza bir teşekkür göndermek istiyorum. Sağ olun var olun. Okurlara da bol müzikli günler diliyorum, müziğe sarılın o her zaman sizi ısıtacaktır hoşça kalın:)

Barış Birgam’ın son çalışmasını aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz

https://www.youtube.com/watch?v=YrnoEyJK6VA

 

 

likeheartlaughterwowsadangry
0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Erişim engellendi !